Özdağ, Gündemi Değerlendirdi
Dr. Ümit Özdağ, dün (30.11.2025) Çalışma Hayatı ve Emekli Politikaları Başkanlığımızca düzenlenen Emekliye Adalet, Dul ve Yetim Ailelerine Ekonomik Güvence Çalıştayımızda gündemi değerlendirdi.
Prof. Dr. Ümit Özdağ: “Çok değerli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve çok değerli Zafer Partililer,
Bugün Türkiye'de emekli ruh ve yetimlerin sorunlarını değişik açılardan uzmanlarından dinleme fırsatı bulduk. Hem sorunlar ortaya konuldu hem çözüm yolları ortaya konuldu. Çok kıymetli görüşler burada paylaşıldı. Biz de bu çok kıymetli tespitleri muhakkak önümüzdeki dönemde yapacağımız çalışmalarda değerlendireceğiz. Ancak bütün bu çalıştay boyunca bir husus dile getirilmedi. Ben de bu hususu ekleyerek konuşmama başlamak istiyorum. Türkiye'de 16 milyon emekli dul ve yetimden oluşan bir kitle var. Çok büyük bir kitle bu. Bu 16 milyon emekli dul ve yetim kitlesine iki kişiyi daha emekli olarak eklemeliyiz ki, Türk ekonomisi işçisiyle, köylüsüyle yola doğru devam edebilsin. Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli'yi emekliliğe sevk ettiğimiz gün, diğer sorunların da çözümüne başlamak için ilk adımı atmış oluruz. Çünkü AK Parti iktidarının uyguladığı yanlış politikalar, Türk ekonomisini ağır bir buhrana sürüklemiş durumda. Ekonomik buhran, artık bakın kriz değil. Kriz üç ay olur, altı ay olur, bir sene olur, bir buçuk sene olur. Ama sekiz seneden bu yana eğer bu milletin, Türk milletinin yüzde 80’inden fazlasının milli gelirden almış olduğu pay azalıyor ise, yani sokak lisanıyla, siyasetin gerçek lisanıyla, yüzde 80’den fazlası fakirleşiyor ise, bu bir ekonomik kriz değil, bu büyük bir ekonomik buhrandır. Ve bu buhran insanlarımızı fakirleştirirken, sadece sabit gelirlileri, sadece dar gelirlileri değil, Türk sanayicisini de bir yıkıma, çöküşe sürüklemekte, Türk çiftçisini de borçlu ve üretimden kopma noktasına doğru götürmekte ve toplumun bütün kesimlerini küçük, yandaş bir azınlık, bir rantiye dışında adeta tüketmektedir. Kur korumalı mevduattan istifade edecek kadar paranız varsa, paranıza vergisiz yeni servetler ekleyebilirsiniz. Ama asgari ücretli bir çalışan iseniz, bebeğinize mama alırken, KDV'yi ve ÖTV'yi vermek zorundasınız. Bu adaletsizliktir. Bu sürdürülebilir ve katlanılabilir bir durum değildir.
Bütün sektörlerimiz, ekonominin bütün sektörleri bir felaketi yaşıyor. Tarım sektörü, girdi maliyetleri, tamamen ithal neredeyse, katlanabilir, taşınabilir değil. Bakın, gübreyi, ilacı, tohumu, her şeyi ithal ediyoruz. Samanı ithal ediyoruz saman. Ve şimdi bir süreden beri çobanlar da ithal. Bir laf var, ‘Afgan'ın elinin değmediği et yok’. Ne zamandan beri? 2015'ten başlayarak. Peki ne oldu Türk çobanlara? Büyükşehir yasası denilen bir çöküş yasası aslında ve yanlış tarım politikaları, Tarım Bakanlığı’ndaki bir grup tüccarı zenginleştiren, ithalat lobilerini zenginleştiren programlar ve sonuçta her şeyi karnını doyurabilmek için ithal etmek zorunda kalan bir Türkiye. Bu arada yurt dışında çiftlik kurup kendi ürettiği hayvanı yurt dışından Türkiye'ye ithal eden ve utanmadan ortalıkta dolaşan sözde bürokratlar… Bir Türk bürokratı böyle olamaz. Kabul edilemez, savrulamaz. O adamın arkasında nasıl bir Bakan ‘bu benim bürokratım’ diye durur hayret ediyorum.
Çiftçinin ürününe değeri olan parayı vermektense yurt dışından ithal eden, Çin'den ceviz getiren, buğdayı Rusya'dan, Ukrayna'dan almayı tercih eden, et için Brezilya'ya, Macaristan'a, Hırvatistan’a ve Paraguay'a başvuran ve ABD ziyareti öncesinde Amerikan çiftçilerine büyük bir iyilik yaparak gümrükleri kaldırıp tarımsal ürünlerde Amerika'ya giden Recep Tayyip Erdoğan. Çiftçi borç batağı içerisinde. Sadece çiftçi mi borç batağı içerisinde? Hayır. Pazarcı da borç batağı içerisinde, halci de borç batağı içerisinde, küçük bir grup hariç para kazanan yok. Eskişehir'in en gözde mahallelerinden birisinde mahalle pazarında dolaşırken bir pazarcı, bu pazardaki gördüğünüz pazarcılar arasında hiçbir tanesi yok, olsun ki bir milyon TL'den az hale borcu olsun. Dün de Mersin'de sahadaydık, Erdemli'de pazara gittik. Erdemli pazarında pazarcılar genellikle kendi ürettiklerini satıyorlar. Yani getirmiş domates satıyor, sordum domates 20 TL'ydi, dedim ki sen bir kilosunu 20 TL'ye satıyorsun, kaça alıyorsun ve kiloda kaç lira kazanıyorsun? Dedi ki, kilosu bana 30 TL'ye mal oluyor. Ne yaptın, 20 TL'ye mi satıyorsun? ‘Yanlış anladınız, ben kimseden almıyorum dedi. Ben ürettiğim domatesi getiriyorum burada satıyorum. Ve bana 30 TL'ye mal oluyor dedi. Ve şimdi ben bunu 20 TL'ye satmak zorundayım, 30 TL'ye satamıyorum. Mal ettiğime satamıyorum.’
Öte yandan tarımdaki durum buyken, sanayi sektöründe korkunç bir çöküş var. Bunu herkes görüyor. Artık sanayicilerin dayanacak gücü kalmamış durumda. Türk sanayicisi kredi almaya kalktığı zaman yüzde 50 ile kredi alabiliyor. Alman sanayicisi yüzde 3 ile. Türk sanayicisi OSB'de bir arazi için başvurduğu zaman metrekarede 300, 500, bin dolara kadar çıkıyor rakam. Aynı sektörde çalışan bir Alman sanayicisi, Organize Sanayi Bölgesi'nde arazi için başvurduğunda, Almanya'da bu rakam 25 Euro’yla 40 Euro arasında. Ve sonra diyorsunuz ki Türk sanayicisi dış piyasayla rekabet etsin. Hayır, Türk sanayi çöküyor arkadaşlar. 2026 senesinde Cumhuriyetimiz en zor yılını yaşayacak. Ekonomide de siyasette de Cumhuriyetin en zor yılı olacak. Sanayide yaşanan bu süreç devam eder, bazı fabrikalar taşınırken Mısır’a, sadece tekstil sektöründe 40-45 senede oluşturduğumuz Türk tekstili markasını Mısır tekstiline dönüştürürken, 5 milyar dolarlık yatırım oraya giderken Türkiye’de 345 bin tekstil işçisi işsiz kaldı. Aksaray’dan arka arkaya 2 büyük fabrika Mısır’a gittiler. Ayakkabı üreticileri Mısır’a gidiyor ve şimdi mobilya sektörünün de Mısır’a gittiğini görüyoruz. Sanayicinin üzerinde bir de tabi suni olarak düşük tutulan kurun baskısı olduğunu çok net bir şekilde görüyoruz.
2002’den bu yana devam eden israf ekonomisi. Para var, bol da para. Mesele paranın kime dağıtıldığı, paranın nasıl harcandığı. Çünkü hiçbir Cumhuriyet hükümeti 2002'den sonra toplanan vergiyi toplamadı. Yapılan özelleştirmeden elde edilen gelirleri elde etmedi. AKP hükümetleri kadar para harcayan hiçbir hükümet olmadı Cumhuriyet tarihi boyunca. Ama siyaset biliminde ‘Siyaset nedir?’ sorusunun en kısa cevaplarından bir tanesi bir Amerikalı siyaset bilimci tarafından şöyle verilmiştir: Siyaset kaynakların nasıl belirleyeceğini nasıl dağıtılacağını belirleme işidir. Çok doğru bir tanı. Çok kestirme ama özü budur. Böyle bir çerçeveden baktığımızda AK Parti siyasetine gördüğümüz şudur: Emekliye para yok. Asgari ücretle çalışana para yok. Çiftçiye para yok. Türk üreticisine para yok. Ama yılda 8 milyar dolara kadar insani yardım diye değişik ülkelere para ve yatırım aktarma var. Uganda'da Ugandalılar geçsin diye köprü yapıyoruz. Parasını biz ödüyoruz. Tabi yapanlar kimler? Ugandalı firmalar değil. 8 milyar. Suriyelilerin maliyeti yılda 11 milyar dolar. Yıllardan beri devam ediyor. Kamu Özel İş birliği, yap-işlet-devret bu şirketlere yılda bütçeden 5 milyar dolar ödüyoruz. 11, 5, 8, 23 milyar dolar gitti. Ondan sonra emekliye para yok. İşte siyaset kaynakların nasıl dağıtılacağını belirleme işidir. Eğer kaynakları böyle dağıtan bir hükümeti tercih ederseniz sonuçta elde edeceğiniz şeyin bu olması sizi şaşırtmaması lazım. Bu temel israf kalemleri, biz buna israf kalemleri diyoruz, dışında da inanılmaz bir lüks Lale Devri lüksü iktidarın harcamalarına tam anlamıyla hâkim durumda.
Çok değerli emekli dernekleri temsilcileri, çok değerli Zafer Partililer,
Erdoğan hiç şüphesiz Türk ekonomisini almış olduğu noktadan kötü bir noktaya getirmiştir. Bunun için size onlarca değişik istatistik vermeyeceğim. Bir örnekle anlatacağım bunu. Şimdi lig başladı. Ve yeni antrenör Beşiktaş'ı ligde üçüncü sırada devraldı. Bu yeni antrenörün gelmesiyle birlikte Beşiktaş daha çok gol attı. Daha az gol yedi. Buna rağmen lig bittiğinde Beşiktaş üçüncü sıradan sekizinci sıraya düştü. Böyle bir antrenör, başarılı bir antrenör müdür? Hayır. AK Parti geldiğinde Erdoğan başbakan olduğunda Türk ekonomisi, dünya ekonomisinin aralarında 16. büyüklükteydi. Bugün 23. sırada. Bitti, başka bir şey konuşmayalım. ‘Şunları yaptık, bunları yaptık’ geçin efendim. Biz sizin ne kadar gol attığınızı ne kadar gol yediğinizi sormuyoruz. Dünyadaki konuma bakıyoruz. Türk ekonomisi, dünya ekonomisinde geri gidiyor, küçülüyor. Türk halkı fakirleşiyor uyguladığınız politikaların neticesinde. Türk emeklisi en temel ihtiyaçları olan gıda maddelerini alamıyor.
Nazilli'de sokakta dolaşıyorum. Bir terzi çıktı. Ben hayatımda bir insanın elinin o şekle gelebileceğini hiç düşünmemiştim ve görmemiştim. Parmakları bükülmüş. Böyle dikmekten sürekli deforme olmuş. Dedi ki ben emekliyim ama çalışmak zorundayım. Çünkü aldığım maaşla karnımı doyuramıyorum. Ama dedi Ümit Bey artık elbise de dikemiyorum. Parmaklarını gösterdi, elbise dikemem, pantolon bile dikemem dedi. Şimdi milletin basit yırtıklarını, söküklerini ve düğmelerini dikmek için burada duruyorum dedi. İşte AKP ekonomisinin emekliyi getirdiği nokta bu. Hani Erdoğan adalet kalkınma için yola çıktığında yapmış olduğu bir hesap vardı. Simit ve çay hesabı. Biz de bir başka hesap yapalım. Simit ve çay da yapılabilir ama altın üzerinden yapalım. Emekli aylığıyla 2003'te 11 tane çeyrek altın alıyordunuz. Şimdi 2 tane çeyrek altın alıyorsunuz. Nerede bu 9 çeyrek altın? Demek ki her emekliden her ay 90 bin lira kesiliyor, verilmiyor. Bunun özeti budur. Tabi bu tekrar tercih arkadaşlarım. Para yok değil para var. Ama paranın dağıtılmasında bir ideolojik tercih var. Türkiye’nin zengin ama fakirler ülkesi olduğunu görüyoruz. Yine burada başvurmamız gereken resmi kaynak sosyal yardıma muhtaç ailelerin sayısı. Şu kadar aileye yardım ediyoruz. Hiçbir hükümet yardım ettiği yoksul aile sayısıyla övünemez. En başarılı hükümet ülkede yardım edecek yoksul aile bulamayan hükümettir.
Değerli Zafer Partililer, değerli emekli dernekleri mensupları,
Biz Zafer Partisi olarak siyasette görevimizin kaynakları Türk milleti lehine yeniden dağıtmak olduğunu düşünüyoruz. Temel görevimiz bu. Biz, 2021'de kurulduğumuz günden itibaren çok yoğun bir şekilde Türkiye'ye yönelik sığınmacı meselesini gündeme getirirken aslında ekonomi konuşuyorduk. Bir ülkede fazladan 13 milyon insan yaşarsa, bunun ekonomi üzerinde olumsuz etkileri olmaması kaçınılmazdır. Kiralar neden yükseldi? Çünkü fazladan 13 milyon insan geldi. Ev fiyatları neden arttı? Evet, maliyetler de arttı ama, siz vatandaşlığı daire karşılığı satarsanız gayrimenkul fiyatlarını da yükseltirsiniz. Öyle yükseldi. Gıda fiyatları enflasyonunda Türkiye'nin en önde gelen ülkeler arasında olması tesadüf mü arkadaşlar? Tesadüf mü? Bu 13 milyon insan vatanlarına döndüğü takdirde Türkiye'de gıda fiyatlarında kiralarda otomatik olarak bir düşüş olmaz mı? Olur. Siz hastaneye gittiğiniz zaman, ilacın parasını, tedavinin parasını öderken, milyonlarca insan bedava ilaç alıp tedavi olurken, bunların parası, bu ödemelerin parasının yurt dışından mı geldiğini zannediyorsunuz? Yok, siz ödediniz. Sonra şu soruyu soramazsınız, benim emekli maaşım neden az? Sizin emekli maaşınız az, çünkü size verilmesi gereken kaynaklar başkalarına kullanıyor. Buna itiraz edin dedik. Biz, kaynakları Türk milleti için harcamaya hazırlanan ve bunun projelendirilmesini yapan bir partiyiz.
Efendim, emekliler çok uzun yaşıyorlar. Ne düşünüyorsunuz ne yapmayı düşünüyorsunuz? Kısaltmak için mi çabalayacaksınız? Şimdi bunu söyleyen bürokrat hala görevde. İnanılır gibi değil. Yurt dışından et ithal eden bürokrat da hala görevde, bu da inanılır gibi değil. Ekonomik krizin nedeninin de EYT'lileri emekli yaptık diyen siyasetçiler de görevde. Ama hiç kimse, daha doğrusu bu statükonun siyasetçileri, Suriyelilere aktarılan milyarları, kamu özel iş birliği ile yapılan projelere aktarılan her yıl 5 milyar dolarları ve insani yardım adı altında Türk halkının dünyanın değişik ülkelerine yollanan milyarlarca dolarını konuşmuyor. Biz Zafer Partisi olarak konuştuk ve konuşmaya da devam edeceğiz. Daha önce partimizin kurulduğu günlerde, yapmış olduğumuz ilk çalıştayda vermiş olduğumuz sözü tekrarlıyoruz. Emekli, bütün hayatı boyunca bu devlete ve bu millete karşı dürüst bir şekilde çalışarak, vergilerini vererek, ortaya koyduğu çalışma performansıyla toplumun sağlıklı bir şekilde işlemesine katkıda bulunarak, topluma ve devlete karşı görevini yerine getirdikten sonra hayatının çalışma hayatı dışındaki bölümünü sağlık, güven ve mutluluk içerisinde yaşamayı hak etmiş insandır.
İstiklal Harbi fakirlerin harbidir. İstiklal Harbi fakirlerin emperyalizme karşı kazanmış olduğu bir zaferdir. Biz de Zafer Partisi olarak fakir bir partiyiz biliyorsunuz. Biz de aynı zaferi kazanacağız onun için bazı çalıştaylarımızı kış aylarında Antalya'ya rast getiriyoruz. Çünkü oteller ucuz oluyor. Bu otellere gittiğimiz zaman orada sadece Alman, Hollandalı, Fransız, İngiliz turistler görüyoruz. Onlar da hava kendi ülkelerine göre daha sıcak olduğu için gruplar halinde geliyorlar. Antalya'da şimdiye kadar hiç Türk turist grubu yaşlı emekli görmedik. Çünkü emekliler köşedeki kahveye gidip günde üç çay içmeye zorlanıyorlar. Hesaplayın arkadaşlar. Anadolu'da bir kahvede bir çay 10 lira. Üç çay ise 30 lira. 30 ile çarkın 9 yüz lira. Maaşının 16’da 17’de birini nasıl versin bu adam? Nasıl versin? Mümkün mü? Bunun için yola çıkarken vereceğimiz temel söz size bütün emeklilere, biraz önce zenginlikleri Türk milletinin lehine paylaştıracağız. Türk çalışanının, Türk işçisinin, Türk emekçisinin, Türk sanayicisinin, Türk esnafının lehine paylaştıracağız. Emeklilerin özlük haklarını iyileştireceğiz. Aylık bağlama oranı 2008 değişikliğine kadar yüzde 70'ti, 2008'de bu yüzde 30'a indirildi. Derhal yüzde 70'e çıkartacağız. İlk yapılacak iş bu. Yine refah katkı payı kaldırıldı. Eskisi gibi yüzde 100 olarak vereceğiz. Emeklilerin temel yaşamsal ihtiyaçlarını güvence altına alacak düzenlemeler gerçekleştireceğiz. Burada verilen örneklerden bir tanesi. Çok olumlu bir örnekti. OYAK örneği. OYAK sadece bir gelir oluşturma değil aynı zamanda bir kaynak oluşturma sistemi. OYAK'ın oluşturduğu kaynakla Türkiye'de birçok sanayi hamlesi yapıldı. Fabrikalar inşa edildi. Ve ortaya istihdam alanları çıktı. Büyük bir holdingdi. Şimdi o da AKP'nin yanlış politikalarının kurbanı oldu. Ama ilke olarak doğrudur. Bu modelden Türkiye'nin öğreneceği ve geliştirerek daha mükemmelleştireceği kesinlikle bazı temel veriler olduğunu düşünüyoruz.
Bütün bunları yapabilmek için de önce yapmamız gereken şey Türkiye'nin erken genel seçime gitmesini sağlayacak bir siyasi atmosferi oluşturmaktır. Biz Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bir narkoterör örgütünün lideriyle devletin ve cumhuriyetin yasalarının ve karakterinin konuşulduğu bir ortamda ekonomik buhranda yaşam savaşı veren kitlelerin dikkatinden bazı şeylerin kaçırılmaya çalışıldığının da farkındayız. Ama Türk milleti pazarda torbasını doldurmak için, ki dolduramıyor, mücadele verirken başka milletlerde olmayan yüksek devlet şuuruyla karda aç bile olsa devletine sahip çıkmayı ve savunmayı bilen bir millettir. Gelin erken genel seçim yapalım. Türk milleti sizin Öcalan’la yaptığınız pazarlıklara evet diyecek mi demeyecek mi genciyle, çalışanıyla, emeklisiyle sizi sandıkta oylasın.”